29 Aralık 2011 Perşembe

selam

Merhabalar köylü kızının dostlarına...
ne zamandır uğramıyorum bi bakayım, ne var ne yok diye geldim... herkesler iyi mi, sağlığı sıhhati yerinde mi? hal hatır sorayım dedim;)) elim boş gelmek istemezdim ama bu sefer böyle idare edin gariii:))

aslında elim boş değil ama fotoğraflar başkasına ait bi cihazla çekince ve ondan benim pcye aktarmada sorun yaşanınca üzgünüm böyle oldu... ne zamandır bi dostuma söz verdiğim halde tarifini paylaşamadığım "portakallı kek"i yapmıştım halbuki... "ayva tatlısı" ve benim "yalancı su böreği" de sırada bekleyen tarifler arasında... unutmadan yazayım "incirli tatlı"da var;)) ne zaman sizlerle buluşur bilemiciim ama:(( çünkü çünkü yaklaşan aöf finalleri var ve vizeleri hiç parlak geçmemişti köylü kızının...

neyse efendim lafı çok uzatmadan ben iyiyim hamdolsun. marxla, webere kafa patlatıyorum bu aralar...sizde kendinize iyi bakın, Allah'a emanetsiniz bilcümle...

6 Aralık 2011 Salı

Aşûre

aşureyi yapmaktan daha zor tarifini yazmak...uzun yazıları hiç sevmedim oldum olası. uzun cümlelerden sıkılmasaydım süper yol hikayelerim vardı anlatılacak... çekirge gibi ordan oraya zıplayan, elinde valizi yaz kış şehirlerarası otobüslerde yol alan köylü kızının heybesinde aslında ne hikayeler vardı biriken...unuttuklarım tabiki hafızamdan kalanlardan daha fazla. vaktinde kısa da olsa günlük tutmadığım için pişmanlık hissetmiyor değilim. her yolculuğumda muhakkak en az bir enteresan hadise geçmiştir başımdan. çoğunlukla yalnız seyahat ettiğim için yan koltukta oturan meraklı teyzeler mi istersiniz, sabaha kadar erkek arkadaşıyla mesajlaşan genç kızlar mı, başörtülü olduğum için "iyi yolculuklar" dileğini kabul etmeyen laik ablalar mı? çokta umurum da yaa pehh...
kısa bir anı paylaşayım efenim yeri gelmişken: yıllar evvel 24 saatlik malatya seyahatında hastanelik olmuş, geri dönerken karın ağrısı ve mide bulantısıyla yola çıkmıştım. "hazar turizm" personeli rahat ettirmek için ellerinden gelen gayreti göstermiş, hostes arkadaş mide bulantılarım için durdukları her yerde koşarak benimle lavaboya gelmişti:)) hatırlayınca hala gülümserim:D canım benim dursana sen, ne işin var benimle:)) bu ve daha niceleri...

nerden geldik biz buraya yahuu? aşure yapıyordum ben onu anlatacaktım:)) malum muharrem ayındayız... Nuh tufanından tutunda hz Hüseyin'in kerbelada şehit edilişine kadar bir çok mühim hadisenin yaşandığı bir ay...muharrem ayıyla ilgili  daha ayrıntılı bilgi almak isteyenler google yazsın ben şimdi o kadar ayrıntıya giremeyeceğim üzgünüm:)) ramazanın güllacı, muharremin aşuresi... olmazsa olmazlarımız. onbir ay aklımıza gelmezler de ne oluyorsa ramazan gelir "güllaç", muharrem gelir "aşure" çeker canımız... mantıklı bi izahı olan varsa anlatsın zira ben bulamadım?!!! şimdi bütün yemekle ilgili bloglarda aşure(tarifi) kaynıyordur ama bir de benimkini deneyin canım, güzel oldu sevdik biz;)) tarife geçelim dimi artık? buyrun efenim köylü kızının aşuresine...



malzemeler:

500 gr aşurelik buğday
1.700 gr şeker
1.5 su bardağı nohut
1.5 su bardağı kurufasulye
1 çay bardağı pirinç
1 su bardağı minik doğranmış kuru kayısı
1/2 su bardağı kuru üzüm
2-3 adet kuru incir
1 su bardağı iri kırılmış fındık
4-5 adet karanfil
1 adet portakal
üzeri için arzuya göre çam fıstığı, kuş üzümü, ceviz ve nar

yapılışı:

akşamdan aşurelik buğdayımızı güzelce yıkadıktan sonra bir taşım kaynatıp bu suyuda süzdürüp tekrar sıcak su ilavesiyle ıslatıyoruz. (buğday ne kadar güzel yıkanır, kepeği alınırsa aşuremizin rengi o kadar açık olacaktır.)  kurufasulye ve nohutları da ayrı kaplarda aynı işlemden geçirip bırakıyoruz.
ertesi gün buğdayın üzerine 4-5 parmak geçecek kadar su ekleyip ocağa alıyoruz. nohut ve kurufasulyeleri ayrı kaplarda yumuşayıncaya kadar pişiriyoruz. kayısı, üzüm ve inciride ayrı ayrı kaplarda bi kaç dakika haşlayıp sularını süzdürüyoruz( aşurenin rengini bozmasın deyun tembellik etmeyin haa) buğdayın pişmesine yakın yıkanmış pirinci ekliyoruz. pirinçlede bir müddet pişirip kurufasulye ve nohutu ilave ediyoruz. yaklaşık 15 dakika sonra haşlayıp sularını süzdürdüğümüz kuru kayısı ve kuru üzümü de karıştırıyoruz. 10-15 dakika daha kısık ocakta pişirmeye devam edip aşuremizi tatlandırmak için şekeri ekliyoruz.
bu arada küçük bir cezvede kaynattığımız karanfil(2çorba kaşığı kadar) ve bir portakalın suyunu da aşuremize ilave ediyoruz. bir taşım daha pişirip ocağı kapatıyoruz. kavrulmuş ve kırılmış fındık içi, minik doğranmış ve haşlanıp suyu alınmış incir ve rendelenmiş yarım portakalın kabuğunuda ekledik mi aşuremiz bitmiş demektir... kaselere alıp üzerilerini arzu ettiğiniz gibi süsleyebilirsiniz. ceviz, nar, kuş üzümü vs vs... biraz çok ayrıntılı oldu gibi ama aşure bu yılda bir kez yapılıyor ve olsun o kadar zahmeti hanımlar;)) afiyet olsun efendim...

26 Kasım 2011 Cumartesi

ya resulallah; kutlu olsun 1433 yıl önceki yürüyüşün...


biri alemlere rahmet, diğerine ona dost, iki güzel insanın bir kutlu yürüyüşüydü hicret...Mekke'li müşriklerden, Medine'li Ensar'aydı kaçış... yatağında Hz Ali, müşrik yüzlere üflenen dua, bir güvercin yuvası, bir örümceğin ağındaydı Rahman'ın yardımı... yüz deve hatırına yola çıkan süraka ve büreyd de O'na yoldaş kılındı...ve Medine'lilere veda tepesinden doğan bir dolunay... o gün ilk Medine'lilere, 1433 yıldır tüm ümmetine parlayan dolunay... 
Ey bize gönderilen Peygamber!
 Sen, boyun eğmemiz gereken bir emirle geldin, hoşgeldin. sana sonsuz salatu selam...

15 Kasım 2011 Salı

Kabak Beğendi

ne zormuş girizgâh yapmak...yarım saattir sayfada bekliyorum, neler yazdım sildim bilemezsiniz!... lapa lapa yağan kardan mı bahsetmedim, nihayete eren kış hazırlıklarından mı, üstüste aldığımız vefat haberlerinden mi? ne zor şey teselli cümlesi kurmak yada hiç kuramamak. gidenin dönüşü olmayınca teselli de edilmiyor geride kalanlar...ve nihayetinde ateş düştüğü yeri yakıyor biz hayatımıza kaldığımız yerden devam...


bir ay önce fotoğrafladığım ama bi türlü bloğa yazamadığım "kabak beğendi"yi paylaşayım dimi artık? Osmanlı mutfağından "hünkar beğendi"nin modernize edilmişi. kırmızı et yerine tavuk, patlıcan yerine kabak kullanılmış. tavuk ve kabak ikisi bi arada çok hafif ve çok lezzetli. bizim çok sevdiğimiz ve sık sık tükettiğimiz bi yemek. sık sık tüketilmesinin ardındaki asıl gerçek, annemin kabak dolmasını çok seviyor olması ve dolma yaptığım kabakların içini beğendiye kullanıyor olmam:)) genelde ev hanımları mücver yaparak değerlendirir kabak içlerini. mücver, hem kızartma, hemde aperatif bi yemek çeşidi. bir kilo kabağın dışını dolma, içini beğendiye değerlendirerek hem zeytinyağlıyı, hemde ana yemeğimizi yapabilir bir taşla iki kuş vurmuş olabiliriz hanımlar ve mutfağa meraklı beyler ;))(mutfak sırlarım gidiyor tek tek:P )
neysee çok uzatmadan tarife geçelim. malzemeleri oktay ustadan aldığım gibi orjinal haliyle veriyorum ki beğendi yapmak için ayrıca dolma yapmak gibi farziyeti beklemeyin...

malzemeler: 

1 adet tavuk göğsü
2 adet domates
4 adet biber
1 adet soğan
2 diş sarmısak
sıvı yağ, tuz

 beğendisi için:

2 adet kabak
2 su bardağı süt
3 çorba kaşığı un
100 gr kaşar peyniri
tercihe göre bir kaşık tereyağı veya sıvıyağ

yapılışı:

yemeklik doğranmış soğan ve sarmısağı az sıvıyağda öldürüyoruz. üzerine küp küp doğranmış tavuk göğsünü ilave ediyor, biraz soteledikten sonra domatesi ve biberi ekleyip pişirmeye bırakıyoruz. diğer tarafta kabakları rendeleyip kendi suyunda yağ ilave etmeden pişiriyoruz. tereyağı ve unu bi başka tencereye alıyor, unu biraz sarartıp sütü ilave ediyoruz. kaynayıp koyulaşınca kaşarıda ekledikten sonra daha önce pişirdiğimiz kabakla karıştırıyoruz. bir kaç dakika birlikte pişirip kapatıyoruz. servis için tabağa biraz beğendi alıp ortasına tavuk sote koyuyoruz. afiyet olsun...
not: tavuk soteye ve beğendiye tuz ekleneceğini ben yazmayı unuttum amman siz atmayı unutmayın;)))

30 Ekim 2011 Pazar

Közlenmiş Patlıcan Kebabı

tevafuk oldu "közlenmiş biber turşusu" tarifinden sonra "közlenmiş patlıcan kebabı" denk geldi... tarif Emine Beder'den...tabi ben onun yaptığından biraz daha farklı yaptım. en son patlıcan ve kıymayı karıştırmış ve bi taşım pişirmiş Emine hanım. sunum da karışık bir görüntü olur düşüncesiyle servis tabağına ilk patlıcanı koydum. üzerine kıymalı harc ve biraz maydanoz...çok hafif bi yemek oldu. çalışan hanımlar için süper pratik bi yemek. daha önceden közleyip derin dondurucuya koyduğumuz patlıcanı dolaptan çıkarır, o çözülünceye kadar kıymalı harcı pişirebilir, yarım saat içinde servise hazır hale getirebilirler...



malzemeler:

5 adet orta boy patlıcan (2 adet bostan patlıcan da olabilir)
2 orta boy soğan
175 gram yağsız kıyma
2 orta boy domates
3-4 adet sivribiber
4-5 diş sarmısak
yarım demet maydanoz
yarım limonun suyu
sıvı yağ
tuz, karabiber, kırmızıbiber

yapılışı:

patlıcanları alimünyum folyoya sarıp fırında veya ocağın üzerinde közlüyoruz. kabuklarını soyup limonlu suyun içinde 5 dakika beklemeye alıyoruz. soğan ve sarmısakları küp doğrayıp sıvıyağda öldürüyoruz. kıymayı ekleyip bir kaç dakika kavurduktan sonra minik doğranmış domates ve sivribiberleri ekliyor, suyunu çekinceye kadar kavuruyoruz. kıyılmış maydanoz ve baharatları ilave edip 1 dak. sonra ocağı kapatıyoruz. buraya kadar Emine Beder'in tarifini aynen yazdım. ben patlıcanları az tereyağında çevirdikten sonra servis için tabağa alıp, üzerine kıymalı harctan koydum. Emine hanım diyor ki; "közlenmiş, limonlu suda bekletilip ince ince doğranmış patlıcanları bi tencereye koyun. hazırladığınız kıymalı harcı ekleyip üzerine yarım su bardağı sıcak su koyduktan sonra ağır ateşte biraz daha pişirin. ılıkken servis yapın" demiş. tercih sizin...
afiyet olsun...

28 Ekim 2011 Cuma

közlenmiş kırmızı biber turşusu

3 gündür yayınlamaya çalıştığım kırmızı biber turşusunu bilgisayarı her açtığımda yakalandığım uzun metrajlı sohbetler yüzünden bi türlü yazmak/yayınlamak nasip olmadı. şimdi çok uzatmadan ve birilerine yakalanmadan "közlenmiş kırmızı biber turşusu"nun tarifine...





















malzemeler:

3kg kırmızı biber
yarım su bardağı zeytinyağı
1 su bardağı sirke
1 baş sarmısak
1 demet maydanoz
1 yemek kaşığı şeker
tuz

yapılışı:

yıkayıp kuruladığımız biberleri fırın tepsisine diziyoruz. 200 derecede 10 dakika arayla alt üst ederek biberleri közlüyoruz. biberlerin büyüklük/küçüklük durumuna göre bu süre uzayabilir de. kabukları soyulabilir hale gelinceye kadar közlemeye devam yani;)) fırından çıkardığımız biberlerin kabuklarını soyuyoruz. arzuya göre biberleri bütün bırakabilir veya benim yaptığım gibi iri parçalara bölünebilir. biberleri hazırladıktan sonra bir kapta zeytinyağı, sirke, şeker ve tuz karışımını hazırlıyoruz. derin bir kaba önce 4-5 adet biber, 2-3 kaşık sos şeklinde bitene kadar yerleştiriyoruz. kalan sosu üstüne döküp bir gece buzdolabında bekletiyoruz. ertesi gün maydanozu yıkayıp saplarından ayırıyoruz. sarmısakları soyup istenilen büyüklükte doğruyoruz(bütünde bırakılabilir). dolaptan çıkardığımız biberlerimizi saklayacağımız kavanoza önce biberlerden birazını yerleştirip üstüne maydanoz ve sarmısakları koyuyoruz. tüm malzemeyi bu sıralamayla kavanoza yerleştirip ağzını kapatıyoruz. biberden sos falan kaldıysa kavanoza ilave etmeyi aman ihmal etmeyelim;)) afiyet olsun...

12 Ekim 2011 Çarşamba

hamsi tava mı? ızgara mı?

Karadenizli olunca adımız hamsiyle yanyana yazılır malum...Karadenizin soğuk sularındaki bu küçük sevimli ve lezzetli hayvanın hastasıyızdır niyeyse?! sonbahar yaprakları yere düşerken hepimizin gözü tezgahlarda hamsiyi gözetler...-hamsi çıktı mı? -ne kadarmış? -çok pahalıymış bi kaç güne düşer canımm... vb cümleler bu ara en çok aramızda dönen muhabbetlerden...sahilde yaşayanlar öğleye doğru çarşıyı muhakkak bi dolaşır 1-2 kilo hamsiyle evine döner...sahilden epey uzak olan ben gibilerde merkeze telefon açıp -uupss hani bize hamsi daha bekleyecekmiyiz? diye hamsi siparişini uzaktan verir, tazeyse mideye, değilse kedi köpek gibi hayvanata ikram ederiz:)) hamsi cam gibi olmalı der annem. başka türlüsünü sevmez ve tavasını yada ızagarasını tercih eder. bizde pilavıydı köftesiydi tatlısıydı(!) bilinmez, sevilmez ve tüketilmez. hamsi en orjinal haliyle yenilmelidir, şekilden şekile sokulmasına kızar valide hanım:)) mısır ununa bulanıp yağda kızartılmış hamsi kardeşle de benim aram yok. sevmiyorum mutfaktan günlerce çıkmayan hamsi kokusunu... en güzeli ızagara tabi ama oda zahmetli...

ee ne olucak o zaman? hemen anlatıyorum:

pişirme kağıdını alıyor ve tavaya seriyoruz...üstüne hamsileri diziyoruz kardeş kardeş, yanyana...onların üstünüde pişirme kağıdıyla kapatıp ocağın üzerine alıyor önce altının kızarmasını bekliyoruz(nar gibi kızarmıyor tabiki). altı kızaran hamsileri bi kapak yardımıyla çeviriyoruz. üstüne yerleştirdiğimiz pişirme kağıdı çevirdiğimizde altında kalıyor haliyle...üstte kalan kağıdı alıyor ve hamsilerin kızarmasını bekliyoruz. yağda kızarmadığı için çok fazla bi kızarma beklemeyin ızgarada ki gibi oluyor...ve küle kömüre bulaşmadan, elinizde bi gazete sürekli kömür yellendirmeden mutfakta hamsi ızgaramız hazır...hem kokusuz, hem yağsız miss gibi hamsi işte, daha ne olsun?! ;))

bugün biraz fazla yoğundum üstüne akşam yemeğine habersiz ama kıymetli misafirim oldu...öyle olunca hamsileri tavaya gelişi güzel koydum ve fotolar misafire çaktırmadan alelacele çekildi...yani fotoğraflar pek şık sayılmaz:D  hamsi sezonu açılmışken belki deneyen olur diye bende çok geciktirmeden paylaşmak istedim artık o kadar kusurumu görmezden gelin:))) deneyin seveceksiniz;)) afiyet olsun şimdiden...

2 Ekim 2011 Pazar

21.09.2011 İstanbul...

daha önceki kayıtlarda bahsettiğim yaz ın son kahvaltı sofrasının fotoğraflarını paylaşayım unutmadan...tatlıları şahsım, salata ve böreği ablam, muhabbetini ise kıymetli misafirlerimizin yaptığı sade soframızın görüntülerine buyrun: (tarifler bilahare ilerleyen tariflerde eklenecektir. inş yani. )


                       misafirler ha geldi, ha gelir derken çatal, bıçak, bardak, peçete vs ayrıntıları yerleştirmeden fotoğraf almışım:)))


                        davetsiz misafirimiz de var çilek reçelinde:))

                                       
                       çıtır börek


                       binbir çeşit tahıl salatası (bi adı yok sanırım ablam bulduğu ne kadar enterasan tahıl varsa haşlayıp bize salata diye yediriyor.ben masumum :p )


                      çok meşhurr "muhallebili kadayıf" internet ortamında nerde isterseniz tarifine denk gelebileceğiniz bu tatlımız, Mustafa Ulusoy'un "giderken bana bir şeyler söyle" adlı kitabında bile vardır...


                       kayısılı kurabiye

kayısılı kurabiye

sıcak bi çayın yanında tatlı ne istersiniz? diye sorulsa çoğumuz kek veya kurabiyeee diye seslenir. ana malzemelerinin un, pudra şekeri, yumurta ve tereyağının oluşturduğu, katkılar içinse mevsimine göre ve evde bulduğum ekstra malzemelerden çeşit çeşit kurabiyeler yaptığım kendi uydurukça hamurum var...ne zaman başım sıkışsa çok düşünmeden dolaba koşar malzemeleri çıkarırım. Allah ne verdiyse, ne bulduysam katar karıştırır kurabiyeyi fırına gönderirim. portakal, fındık, ceviz, çikolata, kurabiyenin içine girebilcek aklınıza gelen herşeyle hazırlayabilceğiniz bu kurabiye hem pratik hemde lezzetli... tadına bakanların itiraf etmesini umarak "kayısılı kurabiye"nin tarifine geçelim mi?

malzemeler:
bir paket tereyağı (margarinde olabilir ama ben kullanmıyorum)
iki yumurta
bir su bardağı pudra şekeri
bir su bardağı minik doğranmış kuru kayısı (ben gün kurusu kullandım ama elinizde ne varsa onu kullanın)
bir çay bardağı kadar kırılmış iç fındık
aldığı kadar un (bi daha ki sefer söz olsun bardakla ölçü kullanı onu yazıcam;) )
kabartma tozu
vanilya

yapılışı:

oda sıcaklığındaki tereyağına, yumurta ve pudra şekerini ekleyip karıştırıyoruz. sırayla un, kabartma tozu ve vanilyayı ilave ediyoruz. hamur tam kıvama gelmeden kayısı ve fındık içini ilave edip ne çok sert nede çok yumuşak olan bi kurabiye hamuru elde ediyoruz. istediğimiz şekli verdikten sonra kurabiler fırına, bizde çayın suyunu koymak üzere ocağa geçiyoruz...kurabiyeleri yakmadan pişirdiyseniz üzerine çok hafif pudra şekeri serpip sıcak çay ve muhabbet eşliğinde afiyetle yiyoruz...afiyet olsunnn...
unutmadan kış geliyor ve portakal çok yakında manavdaki yerini alır.muhakkak portakal rendesiyle deneyin.sadece kayısı kullanmıyor yerine bir portakal kabuğu rendesi kullanıyoruz;))

26 Eylül 2011 Pazartesi

gezmeler tozmalar

bir ayı geçmiş ben bloğuma uğrayıp iki satır bişeyler karalamamışım...ramazan, bayram, fındık, kısa bir İstanbul ziyareti derken blog sessizliğe bürünmüş. eş dost kimsede çalmamış kapısını, örümcek bağlamış nerdeyse:))) ah benim vefasız dostlarım alacağınız olsun! yazıyorum buraya intikamım acı olacaktır!!! :))

buraya bişeyler yazamamış olsamda  tasarladığım, fotolarını hazırladığım kurabiye börek vs tariflerim var ama...tabi selamsız sabahsız dostlara bunların fotosunu paylaşıp gerçeğini tattırmayacağım(gördünüz mü intikamı?! ) hatta yemek bloglarının vazgeçilmezi bi sofram bile var:))) İstanbul'dan döneceğim gün kahvaltıya misafir gelmesi ve bu yıl için bahçede bir daha kahvaltı yapma fırsatını yakalayamayacağım için ablamla hazırladığımız sofrayı kaçırmayayım dedim ve kaptım fotoğraf makinasını...acemilikten olsa gerek sofra da peçete, çay vs eksikler var iken fotoğraf çekmişim artık oda nazar boncuğu olsun:))

unutmadan İstanbul'dan dönmeden ufak bi kazada atlattık ablayla...ablanın kullandığı arabaya motosiklet çarptı...önce sarsıntı ve ses akabinde havalanan 2 kişi ve en son yerdeler...hafif yaralanma ve maddi hasarlı bir kazaydı çok şükür. Rabbim daha kötüsünden esirgesin fekat çok anlık yaşıyoruz onu fark ettim. her an herşey olabilir...neysee efendim lafı çok uzun tutmadan yeni, yepisyeni tariflerde buluşmak üzere hoşçakalın diyorum...

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Etli Bamya

çok uzun yollardan getirttiğim ve temizlemek için epey zaman harcadığım bamya, bu akşam iftar sofrasında ki yerini aldı nihayet... denize 600 rakımlı bi köyde yaşayınca her istediğine istediğin anda ulaşamıyorsun ve "bamya" gibi Karadeniz kültüründe pek de olmayan sebzeyi hiç bulamıyorsun...cumartesi günleri köyün pazarına sebze&meyve satışı için Samsun'un Terme ilçesinden gelen manav Yılmaz ve Ersin adlı iki kardeş var. sağolsunlar ben bir gün önceden telefon açıyorum normalde pazara gelmeyen sebze, meyve vs ne ihtiyacım varsa getiriyorlar..yoksa burda salatalık, domates, biber, patlıcana talim ederiz:)) lafı çok uzatmadan gelelim "etli nohutlu bamya"nın tarifine...

malzemeler:

500 gr bamya
250 gr et
1 su bardağı kadar haşlanmış nohut
2 adet domates
1 adet kuru soğan
1 yemek kaşığı salça
bir yemek kaşığı limon suyu
sıvıyağ, tuz

yapılışı:

bamyaları öncellikle yıkıyor ve sap kısmı dikkatlice temizliyoruz. bamyaları limonlu suyun içine alıyor, soğanı doğrayıp bi miktar sıvıyağla tencerede kavuruyoruz. salçayı da ilave edip karıştırdıktan sonra eti koyuyoruz. biraz kavurduktan sonra etlerin üzerini biraz geçecek kadar su koyup etler yumuşayıncaya kadar pişiriyoruz. etler yumuşadıktan sonra limonlu sudan çıkardığımız bamyaları, yemeklik doğranmış domatesleri ve haşlanmış nohutu ekliyoruz. limon suyunuda ekleyip kısık ocakta bamyaların pişmesini bekliyoruz...tuzunu unutmayın afiyet olsun...

21 Ağustos 2011 Pazar

Güllaç

İşte geldi gidiyor
Mutlu günler bitiyor
Onbir ayın sultanı
Bize vedâ ediyor... 


son haftasına girdiğimiz mübarek Ramazan ay ını bitiriyor olmanın hüznü sardı hepimizi...Ramazan ın simgelerinden "güllaç"la ağzımızı tatlandırıp, damaklarda bu yıldan seneye hatırlanacak bi tad bırakalım istedim...ve bizim geniş ailenin (amcalar, yengeler ve kuzenlerden oluşan) toplandığı iftarın tatlısı güllaç oldu... hem pratik, hem hafif, hemde lezzetli "Güllaç" için gerekli malzemeler:
14 yaprak güllaç
2 litre süt
4 su bardağı şeker
istenirse iri çekilmiş ceviz içi, antep fıstığı

yapılışı:

2 litre süt, 4 bardak şeker ile kaynatılır ve ılınmaya bırakılır. güllaçlar parlak tarafı üstte gelecek şekilde tepsiye alınır ve üstüne ılık şekerli süt gezdirilir. tek tek bütün güllaç yaprakları aynı işlemden geçirilir. bu arada arzu edilirse güllaç yaprakları yarısına gelindiğinde arasına ceviz içi konulur ve kalan yapraklarla aynı işleme devam edilir. kalan süt tepsiye dökülür ve isteğe göre üzeri nar, antep fıstığı vs ile süslenir... gül suyu sevenler tabiki gül suyunu unutmasınlar... 30 dakika kadar dinlendirildikten sonra servise hazırdır...afiyet olsun...

18 Ağustos 2011 Perşembe

hadi bakalım bağyanlar domates soymayı öğreniyoruz bugün;))


dün samanyolu ekranlarında Oktay Ustayı izlerken gördüğüm, oldukça enteresan bulduğum pratik domates soyma şeklinden bahsedeyim diyorum... malum Okta Usta işinin ehli, hepimizin ustası...bir çok evhanımının kendisi takip ederek, mutfaktaki hünerlerine hüner kattığını biliyoruz...maşAllah sevimlidir de, izlettiriyor arkadaş kendini velhasılı kelam...

neyse gelelim pratik! domates soyma hadisesine...
malzeme olarak: domates, yanan bir ocak ve bi büyük çatala ihtiyacımız var...domatesleri yıkadıktan sonra dip kısımlarına bıçakla + şeklinde çizik atıyoruz. elinizin yanmaması için büyükçe bi çatalın ucuna geçirip yanan ocağın üzerinde közleme yapar gibi çevirmeye başlıyoruz. ama közlemiyoruz biraz ısındıktan sonra ocaktan alıyoruz...çizik attığımız yerden domateslerin zarını kaldırıyoruz ve zahmetsiz ve israfsız bi şekilde kabuklarını domatesten ayırmış oluyoruz...

ben yaptım gerçekten çok güzel soyuluyor, amma velakin bana çok pratik gelmedi...ocağın üzerinde çevirip onu bekleyene kadar ben çoktan soymuş olurum domatesleri...ayrıca kabuğunu ısıtırken harcadığımız lpg da hesaba katmak lazım... yani benlik bi olay değil ama belki size kolay gelir ve denersiniz...e kolay gelsin o zaman;))

14 Ağustos 2011 Pazar

kurabiye canavarları için;))


taa taa taa tammmm köylü kızı bloğunda değişik bişeyler yapmaya karar verdi ve başlıyorrrr! ne mi yapıcak? mutfakta ürettiklerini herkesle blog aracılığıyla paylaşmaya karar verdi. yanlış anlamayın yaptıklarımı biz yiyecek, sizinle sadece tariflerini paylaşıcam;)) belki bi gün kendi ellerimle yaptığım kek kurabiye ve tatlıları, çay, kahve ve muhabbet eşliğinde tüketebilceğimiz bi mekanım da olur...olmaz olmaz deme olmaz olmazmış dostlar...

ve geçelim ilk kurabiye tarifimize...devletimize, milletimize ve sanal camiamıza hayırlı olsun...kurdelayı kesiyorum, hani alkışlar? haydi Bismillah...
tatlı/tuzlu kurabiye
malzemeler:
1paket yumuşak tereyağı (margarin de olabilir ama benim tercihim tereyağı)
3yumurta (birinin akını üzeri için ayırabilirsiniz)
1 çay bardağı şeker
2 tatlı kaşığı silme tuz
2 yemek kaşığı limon suyu
4-5 tatlı kaşığı çörek otu
1 paket kabartma tozu
aldığı kadar un
yapılışı:
oda sıcaklığında yumuşamış tereyağı, yumurta, şeker, tuz, limon suyu, çörek otu hep birlikte karıştırıyoruz. un ve kabartma tozunu ilave edip istediğimiz şekli veriyoruz. ayırdığımız yumurta akını fırça yardımıyla kurabiyelerimizin üzerine sürüp dilerseniz üzerinde çörek otu serpiştiriyoruz. önceden ısıttığımız fırında kızarıncaya kadar pişiriyoruz...afiyet olsun..

11 Ağustos 2011 Perşembe

error!!!

yaklaşık bir yıl kadar süreyle uzak kaldığım bloğuma girebilmek için kırk takla attıktan sonra nihayet burdayım... bloğu kendi bilgisayarımda görüntüleyebiliyor, giriş yapmak istediğimde kumanda panelinin yerinde hata veren bi mesajla karşılaşıyordum... girmek için kaç kişiyle ortak çalışmalara yürüttük bilemezsiniz.
en sonunda dedim ki google; "blog sayfan açılmıyorsa" de bakayım bana ne yapabilirim? sağolsun kimselerin yapamadığını yaptı ve sorunu 5 dakika da çözdük... ve benimle aynı sorunu yaşıyorsanız veya yaşarsanız yapacağınız basit işlem:
başlattan çalıştıra" %systemroot%\system32\drivers\etc " koplayalayıp aç deyin. gelen penceren notepadi seçerek host dosyasını çalıştırın. notepad ekranında düzenbul u seçin ve buraya blogger yazarak çıkan sonuçları, örneğin 192.168.00 blogger.com satırını silin. aramaya devam edip bütün blogger satırlarını sildikten sonra, dosya/kaydet e basın. kaydetmek isteyip istemediğinizi sorucaktır evet diyerek pencereyi kapatın ve web tarayıcınız açarak blogger adresinize gidin...;))hayırlı olsun blog sayfanız tekrar sizindir efendim...
bir blog açma sorunsalını böylece çözmüş olduk...çözüme giden yolda gerek telefonla, gerek sohbet programı aracılığıyla yardımcı olmaya çalışan dostlara ve bizzat yanıbaşımda parmaklarıyla katkıda bulunan abime teşekkürü borç bilirim...sağolunuz, varolunuz... iyiki varsınız...

9 Ağustos 2011 Salı

nankör pc

selam güncem ben geldim... hain bilgisayarım girmiş aramıza! izin vermiyordu girişe, bende google saydırıyordum. nankörr! doldur bataryasını oysun gözünü! neyse döncem ben yinee hoşçakalll...